GenelKonu Anlatımı

Anadolu Selçuklu Mimari Eserleri

Anadolu Selçuklu Dönemi Mimarlık Eserleri

Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu kapıları artık Türklere açılmıştır. 11. yüzyılın ikinci yarısından sonra Malazgirt Zaferi’ni izleyen yıllarda Anadolu’ya gelip yerleşen Oğuz boyları, tüm ülkenin yapısını hem kırsal alanda hem de kentlerde büyük ölçüde değiştirerek kısa zamanda kendi toplum yapılarının geleneklerine uygun bir mimari ortam yaratmışlardır. Birkaç yıl içinde büyük bir Türk nüfusunun Anadolu’ya yerleşmesiyle kurulan Anadolu Selçuklu Devleti’nin (1077-1308) çeşitli mücadeleler, savaşlar ve karışıklıklar yüzünden 12. yüzyılın ortalarına kadar belirli bir yapı faaliyeti olmamıştır.

Mimari açıdan Danişmendli, Saltuklu, Artuklu ve Mengücekli gibi Türkmen beylikleri ile bir hazırlık dönemi geçiren Anadolu Selçukluları 12. yüzyılın sonunda yerleşik düzenin temelleri sağlamlaştıktan sonra büyük bir yapı faaliyetine girişmişlerdir. Selçuklular başta cami olmak üzere; mescit, medrese, kümbet, hamam, darüşşifa, kervansaray gibi değişik işlevli yapılarla Anadolu’da mimari alanda yeni bir dönem başlatmışlardır. Anadolu’da kurulan Türk devletleri içinde kültürel bakımdan en önemlilerinden sayılan Selçuklular, Anadolu’ya Türk çehresi kazandıran büyük bir sanat alanı oluşturmuşlardır. Anadolu Selçuklu mimarisi Orta Asya, Batı Türkistan, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu sanatlarından bazı farklılıklar gösterse de çoğunlukla Türk sanatına bağlı olarak gelişmiş, Osmanlı mimarisi ile Türkistan Türk mimarisi arasında önemli bir bağ olmuştur.

Selçuklu Dönemi yapılarının Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu yapılarıyla karşılaştırıldığında oldukça mütevazı ölçülerde olduğu görülmektedir. Ancak yapı tiplerinin mimari ve bezeme özelliklerinin zenginliği dikkat çekicidir. Ayrıca yaratıcı bir araştırma ve deneme çabası içinde sürekli ve tutarlı bir gelişim çizgisi göstermiştir.

Türklerin Uygur, Karahanlı ve Gaznelilerden başlayarak Büyük Selçuklularla devam eden kubbeli yapı geleneği Anadolu’da da devam etmiştir. Camilerde, medreselerin kare planlı avlularında, medrese odalarında ve kümbetlerin iç hacimlerinde örtü elemanı olarak kubbe kullanılmıştır. Türk mimarisinde kubbe yüzyıllar boyunca sembolik ve mistik bir anlam kazanmıştır. Yeryüzünü simgeleyen karenin ve göğü simgeleyen kubbenin bir araya getirildiği kare planlı, kubbeli yapılar yer ve gök tasarımını birleştirerek doğrudan doğruya evren yapısı olmuştur. Kubbe, geleneksel teknolojide geniş bir mekânı bölünmeksizin örtebilen tek mimari çözüm olabilmesi nedeniyle tercih edilmiştir.

Anadolu Selçuklu sanatı; mimari, çini, seramik, cilt, ahşap, kumaş, dokuma, cam, minyatür, el sanatları, maden, alçı kabartma ve resim sanatları gibi farklı uygulamalardan oluşmuştur. Selçuklu Türkleri sanatçı kimliklerini birçok alanda göstermişlerdir. Anadolu’da günümüze ulaşmış Selçuklu yapılarının sayısı İran ve Orta Asya’ya oranla çok daha fazladır. Bunda en önemli etken anıtlardan çoğunun pişmiş tuğlayla değil özenle örülen taşla inşa edilmiş olmasıdır. (Görsel 1)

Görsel 1: Karatay Medresesi taç kapısı taş süslemeleri, Konya

Selçuklu öncesi ve Selçuklu Dönemi süresince Anadolu mimarisinde taşa öncelik verilirken tuğla yapı geleneği de bütünüyle terkedilmemiş ve tuğla, taşın yanı sıra ikinci derecede bir yapı malzemesi olarak işlevini sürdürmüştür.

Selçuklu Dönemi Anadolu Türk mimarisinden günümüze ulaşabilen anıt niteliğindeki ürünlerin büyük kısmı, dinî mimari örneklerdir. Camiler bu dinî mimari örneklerin ilk grubunda yer alır. Çağının yükseköğretim kurumları olan medreselerse ikinci grubu oluşturur. Mezar anıtlarının Anadolu’da ilgi çekici bir gelişim süreci vardır. Kervansaraylar ise en gelişmiş biçimiyle Anadolu’da Selçuklu Dönemi’nde ortaya çıkmış olan Orta Çağ’ın önemli mimari örnekleridir. Selçuklu Dönemi Anadolu saray ve köşkleri son yıllardaki kazılarla aydınlatılmış olup geniş alanlara yayılmış yapı toplulukları olarak öne çıkar. Bunların özellikle çini süslemeleri şaşırtıcı detay zenginliği göstermesi bakımından dikkat çekmektedir. Bu çinilerdeki figürlerle birlikte her tip yapıda rastlanan taş kabartma figür detayları Selçuklu Çağı Anadolu Türk mimarisinin diğer bir ilgi çekici yönünü oluşturmaktadır.

 

A) Camiler

Anadolu camilerinde o dönemin teknik olanaklarıyla kalabalık cemaat için kapalı bir ibadet mekânı inşa etmek önemli bir sorun olmuştur. Gerek tek başına gerekse bir külliye içinde yer alan ve günümüze ulaşabilmiş Anadolu camilerinin en yaygın tipi; İslamiyet’in ilk yıllarından beri denenen, örtü sistemi çok sayıda sütun-paye veya ayak üzerine oturan, mekân bütünlüğünün sağlanamadığı yapılar veya bu tipin değişik yorumlara uğramış örnekleridir. Anadolu Selçuklu cami mimarisinde farklı etki alanlarının izini taşıyan beş ana cami plan tipi vardır. Bu beş tipe tam olarak girmeyen fakat onlardan esinlenen ara tipler de mevcuttur.

ANADOLU SELÇUKLU CAMİ PLAN TİPLERİ

[table id=4 /]

Anadolu’da yapılmış olan Selçuklular Devri camilerinin çoğu çok sütunlu ulu cami tipindedir. Camiler genellikle kesme taştan yapılmış olup mihrap duvarına dik sahınlardan oluşan dikdörtgen plana sahiptir. İlk örnekleri düz damlı ve ahşap kirişlidir. Daha sonraları taş tonozlar ve özellikle mihrap önlerine kubbeler eklenmiştir. Yapıların çoğunun ilk inşa edildiği dönemde minaresiz olduğu, genellikle minarelerin yapılara sonraki onarımlarda eklendiği bilinmektedir. Bu camilerin en bilinen örnekleri; Konya Alaaddin Camii (1220) Niğde Alaaddin Camii (1223), Kayseri Hunat Hatun Camii (1238), Divriği Ulu Camii (1229), Konya Sahip Ata Camii (1258), Amasya Burmalı Minare Camii (1237) ve Gökmedrese Camii’dir (1267).

Anadolu Selçuklularından günümüze gelen en erken tarihli cami, ilk biçimi 12. Yüzyılın ortalarına kadar inen Konya Alaaddin Camii’dir (Görsel 2). Alaaddin Tepesi’nde bulunan yapı oldukça düzensiz biçimde ve birkaç aşamada inşa edilmiştir. Yapı iki ana bölümden oluşmaktadır. Doğu bölümü altı sütun sırası ile yedi sahına bölünmüştür. Sütun sıraları birbirine sivri kemerlerle bağlanmış ve üzerleri düz bir çatıyla örtülmüştür. Alaaddin Keykubad zamanında yapılan zengin çini bezemeli mihrap ve mihrap önü kubbesinin bulunduğu batı bölümünün planı daha düzensizdir. Mihrap önü mekânının batı kısmına doğu tarafındaki gibi sütunlu destekler ilave edilmiştir. Burada yer alan payelerin düzensizliği de çeşitli dönemlerde gerçekleştirilmiş onarımlardan kaynaklanmaktadır. Şamlı Mimar Muhammed bin Havlan tarafından yapılan taç kapının üst kısmı iki renk taşla örülüp gösterişli şekilde süslenmiştir (Görsel 2). Yüksekte kalan taç kapı, renkli taş ve mermerden geometrik düğümlü kompozisyonu ile cepheye hâkimdir. Mimarisi ve süslemeleri bakımından caminin en önemli kısmı kubbeli mekândır. Bugün yalnız mihrabın üst yarısı ile kubbeye geçiş üçgenlerinde bulunan mozaik çiniler kalmıştır.

Görsel 2: Alaaddin Camii, Konya

Sivas’ın Divriği ilçesindeki Ulu Camii, I. Alaaddin Keykubad zamanında Mengücekoğullarından Ahmet Şah tarafından yaptırılmıştır (Görsel 3). Tamamen kesme taştan yapılmış olan cami, mihrabın bulunduğu duvara dikey beş sahına ayrılmıştır. Dıştan kümbete benzer kıvrık piramit örtüsü ile mihrap önü kubbesi bütün yapıya hâkimdir. Bununla birlikte 16 tonoz, orijinalliğini korurken diğerleri tamir görmüş ve bunları taşıyan ince sekizgen payeler de kalın taş kılıflarla takviye edilmiştir.

Görsel 3: Divriği Ulu Camii, Sivas

Divriği Ulu Camii, gemi teknesi biçiminde bir kemerle son bulan ve çok kuvvetle belirtilmiş bir taş mihraba sahiptir. Bir dikdörtgen içine alınan mihrabın yarısından başlayıp kemer uçlarına kadar yükselen kuşak barok palmetlerle süslüdür. Anadolu’da bu ölçüde ve zenginlikte olan mihrabın bir benzeri daha yoktur. Camiden 12 yıl sonra yapılan ve bir oymacılık şaheseri olan minber abanoz ağacından yapılmıştır. Tiflisli Ahmet Usta’nın eseri olan minber; ince rumiler ve kıvrık dallarla işlenmiş panoların geometrik yıldızlar hâlinde sıralanmasından meydana gelmiştir. Masif, düz duvarlı cepheler, her biri ayrı özellikte dört portalle hareketlendirilmiştir. Birbiriyle yarışan farklı kompozisyonlarla ayrı şaheserler olan dört taç kapıyla arasında üslup birliği yoktur. Kuzey taç kapısında birbiriyle gevşek bağlantılı çifte yaprak, palmet, lotus ve yuvarlak ayna gibi irileşmiş barok ifadeli motiflerin yüzeyleri de ince işlenmiş küçük çiçekler, rumiler ve yıldız şekilleri ile doldurulmuştur.

 

B) Medreseler

Büyük Selçuklulardan günümüze hiçbir medrese kalmadığı hâlde Doğu ve Orta Anadolu’da yapılmış birbirinden güzel medreselerin birçoğu yer yer harap da olsa günümüze kadar gelebilmiştir. Sağlamlıkları, düzenlilikleri ve süsleri ile hayranlık uyandıran bu medreseler o devirde yalnızca yüksek sanat zevkinin varlığını değil ilme verilen önemin de büyüklüğünü göstermektedir. Vakıflar tarafından yönetilen ve bütün Selçuklu kentlerinde anıtsal yapılar olarak yükselen Selçuklu medreselerinde öğrenciler parasız olarak İslami bilgiler, tıp, astronomi, matematik, felsefe gibi konularda eğitilmiştir.

Anadolu’daki medreselerin ilk örnekleri Artuklu ve Danişmentli kültür çevrelerinde karşımıza çıkmaktadır. Artuklular Güneydoğu Anadolu, Danişmentliler Orta ve Doğu Anadolu’ya, Karadeniz Bölgesi’ne yerleşmiştir. Coğrafyanın farklılığı medreselerin plan şemalarını da etkilemiştir. Anadolu’nun karasal iklimin yaşandığı Tokat, Niksar ve Konya gibi merkezlerin bazı medreselerinde avluların üzeri kapatılırken sıcak kentlerden olan Diyarbakır, Mardin ve çevresindeki medreselerde açık ve büyük bir avlu tercih edilmiştir. Dolayısıyla Anadolu’daki Selçuklu medreseleri kapalı avlulu (kubbeli) ve açık avlulu olmak üzere iki tip üzerinden örnekler vermiştir.

Anadolu’da erken örneklerde üstü kubbeyle örtülü kapalı avlu etrafında tek veya üç eyvanın uygulandığı görülür. Bu plan tipinin benzerleri Suriye Eyyubi ve Zengi mimarisinde mevcuttur. Kapalı avlulu medreselere örnek olarak Afyon Boyalıköy Medresesi (1210, bugün yıkık hâldedir), Isparta Atabey Ertokuş Medresesi (1224), Niksar Yağıbasan Medresesi 1157-58, Çay Taş Medresesi (1278-79), Konya İnce Minareli Medrese (1260-1270) ve Karatay Medresesini (1251) verebiliriz.

Konya Karatay Medresesi; kapalı avlulu, tek eyvanlı, tek katlı, dengeli ve simetrik bir plana sahiptir. Ortadaki büyük kubbenin ortasında bir aydınlık feneri vardır. Avlunun kuzey ve güneyinde dikdörtgen planlı öğrenci odaları ile ana eyvanın güneyine bitişik türbe yer alır. İran, Suriye, Anadolu sentezi olan Karatay Medresesinin cephesinde iki renkli mermer işçiliği ve bezeme kompozisyonu muhteşemdir. Kubbe ve duvarları kaplayan çini mozaikle zenginleştirilmiş süslemeler mimariyle tam bir denge içindedir ve mekânın etkisini kuvvetlendirmiştir.

Açık avlulu medreseler Anadolu’da daha yaygındır. Avlunun iki, üç ya da dört kenarında revaklar yer alır. Medreseleri eyvan durumlarına göre değerlendirdiğimizde iki eyvanlı örneklerde eyvanlardan birisi giriş, diğeri ana eyvandır. Dört eyvanlı örneklerde ise giriş ve ana eyvanın yanı sıra, iki yan kanat üzerinde birer adet de yan eyvan bulunmaktadır. İki eyvanlılara örnek olarak; Diyarbakır Zinciriye (12. yüzyıl sonu), Kayseri Hunat Hatun (1237-38) (Görsel 4) , Antalya Karatay (1251), Konya Sırçalı (1242-43) ve Tokat Gök (1275) medreselerini sayabiliriz. Kayseri Seraceddin Medresesi (1238-39), Kayseri Avgunlu Medrese (13. yüzyılın ilk yarısı) ve Ermenek Tol Medrese (1339) ise üç eyvanlı örneklerdir. Dört eyvanlı medreseler daha anıtsal yapılardır. Erzurum Çifte Minareli (13. yüzyıl sonu), Kayseri Sahibiye (1267-68), Sivas Buruciye (1271-72) (Görsel 4), Sivas Gök Medrese (1271) ve Sivas Çifte Minareli Medrese (1271-72) dört eyvanlı medreselerdir.

Görsel 4: Hunat Hatun Medresesi, Kayseri – Buruciye Medresesi, Sivas

“Sahip Ata” adıyla anılan Selçuklu veziri Fahreddin Ali’nin yaptırdığı Sivas Gök Medrese; doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı, açık avlulu, avlusu iki yönden revaklı, dört eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır. Avlunun kuzey ve güneyinde altışar öğrenci odası yer alır. Giriş eyvanının kuzeyinde mescit bulunur. Medresenin süsleme bakımından son derece zengin olan taç kapısı çifte minareli olarak düzenlenmiştir. Yapı, çifte minareli taç kapısında on iki hayvanlı eski Türk takvimini yaşatan kabartmalar yanında eyvanındaki çini mozaik kaplamalarla da dikkati çekmektedir. Minarelerin alt kısımları girift örgüler, sekiz kollu yıldızlar ve tepe tomurcuklarından oluşmuş silmelerle süslenmiştir.

Vezir Şemseddin Medresesi de denilen Sivas’taki Çifte Minareli Medresenin iç kısımları bugün yıkılmış durumdadır. Cephesinin büyüklüğü, süslerinin zenginliği, işlenişindeki incelik medresenin muhteşem bir yapı olduğunu göstermektedir (Görsel 5). Bu zengin cephenin sağ ve sol köşelerinde çok farklı formüllere göre süslenmiş yuvarlak berkitme kuleleri vardır. Taç kapısında on iki hayvanlı eski Türk takvimini gösteren kabartmalar bulunmaktadır. Onun sağında ve solundaki duvar üzerinde değişik yükseklikte pencereler ve hücreler açılmış olup eyvanındaki çini mozaik kaplamalarla da dikkati çekmektedir.

Görsel 5: Çifte Minareli Medrese, Sivas

 

C) Mezar Anıtları

Orta Çağ İslam sanatında en bol ve çeşitli türbe örnekleri Anadolu Selçuklu Dönemi sanatında bulunmaktadır. Yoğunluk daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dadır. İran’da tuğlanın dekoratif işlenişi ile yapılan ve genelinde anıtsal karakterli olan türbeler Anadolu’da biraz daha mütevazı taş yapılar olarak göze çarpmaktadır. Doğal taş kaynaklarının zenginliği ve bunu işleyecek yerli ustaların üstün becerisiyle bilhassa süslemede yeni bir senteze ulaşan Anadolu Selçukluları, türbelerden ziyade daha fazla sayıda ele aldıkları kümbet tarzı mezar yapılarında bu yenilikleri fazlasıyla kullanmışlardır.

Anadolu Selçuklu anıtsal mezarları iki katlı yapılardır. Alt katları defin mahzeni, üst katları ise namaz ve zikir odası işlevini görür. Alt ve üst katların ayrı girişleri vardır. Çoğunlukla alt katı kare planlı, üst katı ise silindirik bir gövdeye sahip olan kümbetler dıştan konik veya pramidal külahlı bir çatıya sahiptir. Türbelerin içinde dikkat çekici süslemeler yoktur. Genelde dış cephede, külah çatı altında mukarnas dizisi ve geometrik desenli ağ şeklinde bir bordür bulunur. Çokgen gövdeli örneklerde her yüzde çerçeve gibi tekrarlanan geometrik bazen de bitkisel bezemeyle karışan taş kabartmalar, bazı türbelerde kökü Şamanizm inançlarına kadar uzatılan sembolik hayat ağacı, kartal, kuş, arslan ve maske tasvirleri görülür.

Selçuklu türbeleri genel olarak gövde planlarına göre gruplandırılır. Silindirik, çokgen, kare gövdeli ve tek eyvanlı şeklinde örnekleri vardır. Silindirik gövdeli türbelerin daha çok 13. yüzyıl sonlarında ve Doğu Anadolu’da Ahlat ve Van yöresinde yoğun olduğu görülmektedir. Ahlat’taki Ulu Kümbet’i (1273), 13. yüzyıl sonlarından Esen Tekin, Boğatay Aka ve Şirin Hatun türbelerini silindirik olanlara örnek olarak sayabiliriz.

Çokgen gövdeli türbeler Anadolu’nun her bölgesinde karşımıza çıkar. Konya’da Alaaddin Camii’ne bitişik Sultan II. Kılıçarslan Türbesi (Sultanlar Türbesi) en erken örneklerindendir (1192). Gövdesi kesme taşlardan on yüzlü prizma şeklinde yükselmiş, üzeri tuğladan on köşeli bir pramitle örtülmüştür. Türbe Sultan Kılıç Arslan tarafından yaptırılmıştır. Türbede sekiz çinili sanduka vardır. Mimarı Abdülgaffar b. Yusuf’tur. Türbenin eşsiz çini sandukaları sağlam olarak günümüze ulaşmıştır. Bu türbede Sultan I. Mesud, II. Kılıçarslan, II. Süleyman Şah, I. Gıyaseddin Keyhusrev. I. Alaaddin Keykubad, II. Gıyaseddin Keyhusrev, IV. Kılıçarslan ve III. Gıyaseddin Keyhusrev medfundur (defnedilmiş). Sekizgen gövdeli türbeler de Anadolu’da yaygındır. Tokat Ebul Kasım, Kırşehir Melik Gazi, Amasya Halifet Gazi, Divriği Sitte Melik ve Kamereddin, Erzurum Emir Saltuk türbeleri 13. yüzyılın çeşitli sekizgen gövdeli türbelerine örnektir.

Kayseri Döner Kümbet (1276); cephelerini bezeyen hayat ağacı, çift başlı kartal ve arslan kabartmalarıyla Orta Asya Şaman geleneklerini yansıtmaktadır. Kümbet, köşeleri pahlanmış kare bir kaide üzerine oturan on iki kenarlı bir gövdenin konik bir külahla örtülmesinden oluşmuştur (Görsel 6). Türbe sarımtrak kesme taşlarla kaplanmıştır. Yapının kaide kısmı altında cenazenin bulunduğu mahzen vardır. Mescit vazifesi gören üst kısma iki taraflı merdivenle çıkılır. Giriş kapısı mihraba karşıdır. Kapının sağ ve sol taraflarında dikdörtgen biçiminde iki küçük pencere vardır. Döner Kümbet daha ziyade dış cephelerini süsleyen tezyinatı ve kabartma figürleri ile dikkat çekmektedir.

Sivas Çifte Minareli Medresenin hemen karşısında bulunan şifahanede I. İzzeddin Keykavus Türbesi bulunmaktadır (Görsel 6). Türbe 5.78×6.88 m ölçülerinde olup kareye yakın bir dikdörtgen şeklindedir. Mihrabın bulunduğu kıble duvarında altlı üstlü açılmış dört pencere yer almaktadır. Türbenin kuzey kenarı diğer duvarlardan farklılık göstermektedir. Bu kenar önce taş örgü sivri kemerli bir açıklık şeklinde yapılmış ve sonra bu açıklık tuğla ile kapatılmıştır. Şifahanenin damı üzerinde on kenarlı bir gövde hâlinde yükselen türbenin alt kısımlarının güney duvarı, şifahanenin güney duvarı ile bir bütün teşkil etmektedir. Bu cephedeki pencerelerden alttakiler yarım daire kemerli, üsttekiler ise sivri kemerlidir. Türbede kesme taş ve tuğla birlikte kullanılmıştır. Alt gövdenin doğu, batı ve güney duvarları kesme taşla kaplıdır. Ön cephe üçgenli kuşak, kubbe, kasnak ve külah tuğla örgülüdür.

Görsel 6: Döner Kümbet, Kayseri – İzzeddin Keykavus Türbesi, Sivas

 

Ç) Kervansaraylar

Anadolu Selçukluları zamanında da Anadolu’da birçok kervansaray yapılmıştır. Bunlar Karahanlılar ve Büyük Selçukluların kervanlar ve yolcular için yollar üzerinde ribat inşa etme geleneğinin Anadolu’da sürdürülüşünün somut örnekleridir. Han ve kervansaray adı altında inşa edilmiş bu değerli yapılar Orta Çağ boyunca insana hizmetin zirvesine ulaşmış vakıf kuruluşlarıdır. Kervansaraylar Pekin’den Karadeniz, Akdeniz ve İstanbul’a; oradan da İtalya, İspanya ve Portekiz’e kadar doğu-batı ekseninde bir güvenlik ağı oluşturmuştur. Kervanların, ticaret kolonilerinin, seyyahların, misyonerlerin ana güzergâhı olan İpek Yolu üzerinde yeme, içme, yatma, dinlenme, hayvanlara bakım anlamında çeşitli hizmetler yürütmüştür.

Antik devirlerden ve Bizans’tan kalan kervan yollarını onaran ve yeni yollarla kentleri birbirine bağlayan Selçuklular, kervanların bir günde ulaşabileceği mesafeyi düşünerek yaklaşık 40 km aralıklarla kervansaraylar inşa etmişlerdir. (Harita) Kervansaraylar ticaretin artmasına, kervanların emniyetle seyretmesine yaradığı gibi savaşlarda askerî karargâh olarak da kullanılmıştır.

Harita: Selçuklu Dönemi önemli kervan yolları

Anadolu’da bu yapıların genel adı “han” olmakla birlikte “kervansaray” adı sonradan kullanılmıştır. Bunlardan dokuzu Selçuklu sultanları tarafından yaptırılmış olan “Sultan hanları” olup diğerlerinin sayısı yüzü geçmektedir. Genellikle iki bölümden oluşan Anadolu Selçuklu kervansaraylarının en belirgin örnekleri “Sultan hanları”nda görülmektedir. Taç kapının belirgin olarak cepheyi süslediği bu yapılarda birinci bölüm açık avlu esasına dayanmaktadır. Bu avlu çoğunlukla revaklıdır. Revaklar arasında sayıları değişen eyvanlar yer almaktadır. Konya-Aksaray yolunda Sultan Han (Alaaddin Keykubad-1229) (Görsel 7), Kayseri-Malatya yolunda Karatay Han’ında (II. Gıyaseddin Keyhusrev-1241) olduğu gibi avlunun ortasında sivri kemerlerle birbirine bağlanan ve dört masif destekle taşınan kare planlı küçük bir köşk mescit bulunmaktadır. Dört ayak ve dört kemer üstünde yükselen kare planlı bu mescit bazı örneklerde taç kapının üstüne alınmış ve öyle uygulanmıştır. Üç ya da beş nefli, kalın taş ayaklar üzerinde yükselen tonozlarla örtülü kapalı mekânın merkezinde kasnakla yükseltilmiş ve fener görevi de olan kubbeli bir bölüm vardır.

Görsel 7: Sultan Han, Aksaray

Karatay Han en çok figür çeşitliliğine sahip olan bir yapıdır. Handa; avlu taç kapısındaki hayvan suretli oluk ağızları ile figürsüz bezemeler içine gizlenmiş küçük hayvan ve insan başları, şadırvanın saçaklık silmesindeki bir hayvan frizi, giriş eyvanının arka tarafındaki büyük ölçekli stilize ejderha figürleri mevcuttur. Aksaray Sultan Han Mescidi’nde kemerleri süsleyen karşılıklı ejderler ve yapı dışındaki arslan başı şeklinde olan su olukları Selçuklu figür dünyasının kervansaraylara yansıyan örnekleridir.

 

D) Hamamlar

Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başlamasıyla şehirlerdeki diğer yapılar gibi Antik Devir hamamları da İslamiyet’in temizlik şartlarına uygun bir yıkanmayı sağlayacak şekilde yenilenmiştir. Bu işlem daha çok doğal sıcak su ile çalışan kaplıcalar için söz konusu olmuştur. Anadolu’da Selçukluların fethinden sonra genellikle büyük hamamlarda görülen ve merkezî kubbeli bir mekân etrafında aksiyal (aynı eksen üzerinde yer alan) eyvanlı, yapay sıcak su tertibatı ile ısıtılan antik devir hamamlarından tamamen farklı bir plan kompozisyonu ortaya çıkmıştır. Kare planlı ve ahşap tavanlı soyunma mahallerinin en eski örneği de Konya’daki Sahip Ata Hamamı’dır. Yaklaşık 11×12 m ebatında olan soyunma odaları, ortadaki şadırvanın çevresinde sıralanan ahşap direkler ve ahşap kirişleme bir tavanla örtülmüştür. Ancak bu ahşap tavanlar sonradan kaldırılmış ve yerlerine betonarme örtüler konulmuştur. (Görsel 8)

Görsel 8: Sahip Ata Hamamı, Konya

 

E) Saraylar

Selçuklu sultanları, küçük bir medrese planını anımsatan ana saray ünitesi etrafında irili ufaklı yapı gruplarından oluşan yazlık ve kışlık saraylar, av ve eğlence köşkleri yaptırmışlardır. Selçuklu saray ve köşkleri boyut olarak kervansaraylara nazaran daha mütevazı yapılardır. Çoğu kaba taş ve tuğladan yapılan bu eserlerde zengin stuko süslemeler ve özellikle çini kaplamalar dikkati çekmektedir.

Konya’da, Alaaddin Tepesi’nin kuzey yamacında, II. Kılıçarslan zamanında yapılmış olan fakat I. Alaaddin Keykubad tarafından tamir ettirildiği için “Alaaddin Köşkü” adı verilen yapıdan geriye yalnız tonozlu bir kısım kalmıştır. Köşk, kule gibi yüksek bir kaide üstüne mukarnaslı konsollara dayalı olarak inşa edilmiştir ve köşkün etrafı balkonla çevrilmiştir. Sivri kemerli büyük pencereler bu balkona açılmaktadır. Toprak altından çıkarılan ve bugün Konya Müzesinde bulunan figürlü, yedi renkli minaî tekniğinde yapılmış olan çiniler, İran’da Rey Selçuklu çinileriyle aynı tekniğin devam ettirilmesi bakımından önemlidir

Beyşehir Gölü kıyısında 1236’da I. Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılan on altı yapı ve av parkından oluşan Kubadabad Sarayı çinilerle bezenmiştir. Kare veya sekiz köşeli yıldız şeklinde olan çiniler üzerine sır altı boyama ve lüster (sarı yaldız) tekniğinde resimler yapılmıştır. Bu resimli çiniler arasında; bağdaş kurmuş vaziyette veya ayakta duran saray ileri geleni ya da sultan tasvirlerinin yanı sıra tek ve çift başlı doğan, balıkçıl, güvercin, bülbül gibi kuşlar; at, eşek, deve, domuz, köpek, kurt, tavşan, yaban keçisi, balık vs. gibi hayvanlar; harpi simurg, sfenks, ejderha gibi efsanevi varlıklar şaşırtıcı biçimlerde tasvir edilmiştir (Görsel 9).Bu figürler, Asya’da özellikle Türk sanatında çok eski devirlerden beri kullanılan figürler olup özellikle Anadolu Türk süsleme sanatında Doğu etkisini göstermesi açısından önemlidir. Günümüzde bu eserlerin çoğu Konya-Karatay Çini Eserler Müzesinde sergilenmektedir.

Görsel 9: Kubadabad Sarayı kalıntıları –  Kubadabad Sarayı çini örneği

F) Darüşşifalar

Gevher Nesibe Darüşşifası; Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine yapılan tıp medresesi ve türbeden oluşan külliye içindedir (Görsel 10). Darüşşifa ve medrese bitişik (iki ayrı kütle), türbe ise medresenin içinde yer alır. Her iki yapıya da ortak olan güney cephelerinde ayrı taç kapı ile girilir. Düzgün olmayan dikdörtgen planlı darüşşifa açık avluludur. Avlu dört yönden revaklı ve tek katlı plan şemasına sahiptir. Darüşşifa ve medrese içten avlularının kuzeyindeki bir koridor aracılığı ile birbirlerine bağlanmıştır. Darüşşifanın külliyede büyük boyutlu tutulması darüşşifanın öncelendiğini göstermektedir.

Görsel 10: Gevher Nesibe Darüşşifası, Kayseri

Mengücekoğullarının Divriği kolunun başkentinde 1228 yılında Melike Turan Melek tarafından yaptırılan darüşşifa ve eşi Ahmed Şah tarafından bir külliye hâlinde inşa ettirilen cami; eyvanları, revakları, odaları ve asma katı ile çok bölümlü bir tasarımdır. Şifahane doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plana sahiptir. Kesme taştan yapılan eser kapalı avlulu, üç eyvanlı ve batı kanadı çift katlıdır. En belirgin örtü sistemi ana eyvanın yıldız tonozudur. Yapıda beşik, sivri, aynalı, çapraz, artı ve yıldız tonozlar da kullanılmıştır. Avlusu, bezemeli sütunlara çift yönlü kemer atılımıyla artı biçimli dokuz bölüme ayrılmıştır. Görkemli bir yapıya sahip olan Darüşşifa’nın taç kapısının iç alınlık kısmında Selçukluyu simgeleyen beşgen ve sekizgen yıldız motifleri kullanılmıştır.

 

G) Diğer Eserler

Günümüzde Sahip Ata Vakıf Müzesi olarak kullanılan Konya Sahip Ata Hangâhı III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in sultanlığı zamanında yapılmıştır (1279). Tipik bir Selçuklu taç kapısına sahip olan hangâh, planı ile 13. yüzyılın bilinen Selçuklu tekke, zaviye ve hangâhları arasında simetrik planlı olanların en büyüğü olarak dikkat çekmektedir. Plan itibarı ile bu eserin Merv ve Tirmiz bölgelerindeki 11 ve 12. yüzyıllara ait merkezi kubbeli yapılara ve aynı eksen üzerinde yer alan eyvan şeması ile de Orta Asya evlerinin plan tipine benzerlik göstermesiyle sanat ve mimarlık tarihimiz açısından önemini daha da artırmıştır. (Görsel 11)

Mevlevilik tarikatının piri olan Hz. Mevlana’nın, Anadolu Selçukluları Dönemi’nde sultanların gül bahçesi olan yere 1273 yılında defnedilmesi ile yaptırılan türbe ve ilave yapılarla genişleyen dergâh tüm Mevlevilerin merkezi durumuna gelmiştir. Mevlana Dergâhı’nda; Hz. Mevlana’nın türbesi, semahane, mescit, derviş hücreleri ile Osmanlı Dönemi’nde yaptırılmış türbeler yer almaktadır. (Görsel 11)

Görsel 11: Sahip Ata Vakıf Müzesi, Konya – Mevlana Müzesi, Konya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!