GenelKonu AnlatımıLiseTarih

19.Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler

XIX. YÜZYILDA SOSYAL HAYATTAKİ DEĞİŞİMLER NELERDİR?

Bu yazımızda 19.Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler konusunu paylaşacağız. Bu konuyu dört başlık halinde sizlere aktaracağız. İyi çalışmalar dilerim.

Nüfus ve Nüfuz

19.Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler konusunda ilk önce nüfus konusu üzerinde duracağız. XIX. yüzyılda devletler, gelişmenin ana unsurlarından biri olan nüfus gücü için çeşitli politikalar üretmiştir. Fetihler yapmak, hâkimiyet sahasını genişletmek ve saygınlık kazanmak isteyen devletler, özellikle askerî endişelerle nüfuslarını korumak istemiştir.

Avrupa’da XVI. yüzyılda gelişen ve XIX. yüzyıla kadar etkili olan merkantilist ekonomi anlayışı, güçlü ve zengin bir devlet için nüfus artışını desteklemiştir. Merkantilistlere göre nüfusun büyüklüğü; siyasi, askerî ve mali açıdan önemli bir güçtür. Merkantilistler, ülkedeki nüfus artışıyla üretimin de artırılacağını ve bu durumun hazineye gelir olarak yansıyacağına inanmıştır. Ülke dışından yapılan göçler, nüfus artışı sağladığı için merkantilizmde olumlu karşılanmıştır. Bu düşüncenin ürünü olarak özellikle XVIII. yüzyılda Avrupa’da yaşanan nüfus artışı üretimi ve ticareti artırmıştır. Ormanlar tarım arazisine dönüştürülmüş, bataklık veya tepeliklere kadar ziraat yaygınlaşmıştır. Sanayileşme sonucunda da kentler büyümüş ve göç hareketleri (Görsel) hız kazanmıştır.

19.Yuzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler

Görsel: Avrupa’da yaşanan göçler

 

XIX. yüzyıldan itibaren nüfus, ulus devletler tarafından zenginliği artıran bir araç olarak görülmüştür. Bu yüzyılda meydana siyasi, askerî, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar artmıştır. Bu durum devlet yöneticilerini ülke nüfuslarını artırmayı amaçlayan politikalar üretmeye yöneltmiştir. Yöneticiler, nüfus artışını hızlandırıcı çalışmalarla siyasi ve askerî alanda güç kazanmayı amaçlamışlardır. Ayrıca Avrupalı devletler, sosyo-ekonomik durumlarını güçlendirmek için nüfustan faydalanmak istemiştir.

Devletlerin kullandığı imkân ve kabiliyetlerin tümü olan millî güç, bizzat millet tarafından oluşturulur ve millete aittir. Demografik güç, millî gücün en önemli unsurlarından biridir. Diğer millî güç unsurlarının nicelik ve nitelik açısından desteklenmesinde de demografik güç önemli bir işleve sahiptir.

XIX. yüzyıldan itibaren ulus devletler demografik gücü; ülkenin toplam nüfusu, yetişmiş insan gücü, nüfusun eğitim durumu ve öğretim düzeyi gibi kriterlere göre değerlendirmiştir. Ülkeler demografik gücü, güçlü bir devlet için önemli saymıştır. Ancak nüfusun sayısal olarak artışını tek başına yeterli görmeyen devletler, nüfusun eğitimli ve üretken olması için çalışmalar yapmıştır.

Ulaşım ve Haberleşme

Sanayi Devrimi ile birlikte Avrupalı devletler yüksek kapasiteli, ucuz maliyetli ve güvenli bir taşıma sistemine ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa’da yol ve kanal inşası gelişmiştir. Yapılan bu yollar ve kanallar sayesinde hem insanlar hem de ürünler daha süratli ve daha ucuza taşınmıştır.

XIX. yüzyılda kapitalist devletler, ham madde ve pazarlara kolay ulaşabilmek için yeni bir ulaştırma aracı olan treni icat etmiştir. Buhar gücünün ulaşımda kullanılmasıyla ortaya çıkan tren ve demiryolu ağı, kapitalist devletlerin etkinliğini ve gücünü artırmıştır (Görsel).

19.Yuzyılda Sosyal Hayattaki DeğişimlerGörsel: Buharlı tren

 

Avrupa’da ilk başarılı demiryolu 1830’da İngiltere’de açılmış ve kısa sürede bu ülkenin önemli şehirleri demiryoluyla birbirine bağlanmıştır. 1870’lere gelindiğinde Batı Avrupa, oldukça sık bir demiryolu ağı ile kaplanmıştır. Zamanla bu yeni teknolojinin emniyeti artırılmış, sürati ve taşıma kapasitesi yükseltilmiştir. Limanlar; demiryolu ile iç bölgelere bağlanarak buğday, kömür, demir gibi ağır ve hacimli mallar daha ucuz ve daha hızlı bir şekilde taşınmıştır.

 

Osmanlı Devleti’nde Demiryolu Çalışmaları

Osmanlı Devleti’nde ilk demiryolu girişimleri, Islahat Fermanı’nın yabancı sermayeye imkân tanımasıyla gerçekleşmiştir. Osmanlılardan demiryolu imtiyazı alan İngiliz girişimciler, 1867’de 130 km uzunluğundaki İzmir-Aydın hattını inşa etmiştir. Daha sonra yeni sözleşmelerle uzatılan bu demiryolunun 1914’te toplam uzunluğu 610 km’yi bulmuştur. Osmanlı Devleti’nde demiryolu faaliyetleri; yapım maliyetinin yüksek olması, sermaye ve kaynak yetersizliği gibi güçlükler nedeniyle istenilen düzeyde olmamıştır. Bu nedenlerle demiryolu inşası ve işletilmesi bir imtiyaz olarak yabancı şirketlere verilmiştir. Bu durumda Osmanlı Devleti, demiryolu yapımını kapitalist devletlerin ekonomik, siyasi ve askerî çıkarlarına göre ele almak durumunda kalmıştır. Osmanlı Devleti’nde demiryolu yapımı Sultan Abdülmecid, Abdülaziz ve özellikle II. Abdülhamid’in politikalarından biri olmuştur. II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin tüm demiryolu ağının yaklaşık %73’ünü inşa ettirmiştir.

 

Hicaz Demiryolu hattının (Görsel), 1.500 km’lik kısmı finansmanıyla, inşaatıyla ve tasarımıyla İslam dünyasından toplanan bağışlarla Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde yapılan yerli bir girişimdir.

19.Yuzyılda Sosyal Hayattaki DeğişimlerGörsel: Hicaz demiryolu hattı inşası

 

Osmanlı devlet yöneticileri; demiryolu yatırımlarıyla merkezî devlet otoritesinin ülkenin uzak bölgelerine kadar ulaştırılmasını, iç güvenliğin sağlanmasını, tarımsal vergilerin toplanmasını, savaş dönemlerinde cepheye asker ve malzeme sevk edilmesini amaçlamıştır. Ayrıca ülkeyi boydan boya kat edecek bir demiryolu ağı, Osmanlı egemenliğini içten ve dıştan gelecek tehlikelere karşı da güvenlik altına alacaktır. İsyan bölgelerine kısa sürede ulaşılabilecek ve devletin otoritesini sarsan isyanlar önlenebilecektir. Osmanlı Devleti’nde işletmeye açılan demiryolları sayesinde askerî birliklerin taşınması hızlanmış, isyan ve savaşlarda kolaylıklar sağlanmıştır. İnşa edilen demiryolları; Dömeke Savaşı’nda, Balkan Savaşlarında ve I. Dünya Savaşı’nda faydalı olmuştur.

 

Telgrafın İcadı

XIX. yüzyılda Avrupa’da haberleşme alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. İlk olarak düzenli posta hizmetleri kurulmuş ve 1844’te telgrafın icat edilmesiyle Avrupa’daki büyük şehirler, haberleşme ağıyla da birbirine bağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde telgraf hattı ilk kez 1855’te kurulmuştur. Bu hat İstanbul’u Avrupa’ya bağlamıştır. Kısa sürede telgraf, Osmanlı yöneticileri tarafından benimsenen başlıca teknolojik gelişmelerden biri olmuştur. Padişahlar, telgrafı birbirinden uzakta olan vilayetler üzerinde bir denetim aracı olarak kullanmıştır. Böylece devletin merkezî otoritesi ülke genelinde sağlanmaya çalışılmıştır.

 

Ulus Devlet ve Vatandaş

Ulus devlet anlayışı, 1648 yılında imzalanan Westphalia Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkmıştır. Avrupa’da bu devlet anlayışı XVIII. yüzyılın ilk yarısında önce İngiltere’de daha sonra XIX. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Ulus devletler, modernleşme süreciyle birlikte iktidara tek başına hâkim olmaya başlamıştır. Millî birlik unsurunun ön plana çıktığı bu devlet anlayışında, ulus ile devlet eşdeğer olarak kabul edilmiştir. Bu devlet anlayışının devam ettirilmesinde okul ve ordu ön plana çıkan iki kurum olmuştur.

 

Zorunlu Eğitim ve Askerlik

19.Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler konusunda önemli değişikliklerin olduğu alanlardan biri de eğitim sistemidir. XVIII. yüzyılda Prusya’da başlayan zorunlu eğitim uygulaması ile devlet, vatandaşlarının daha nitelikli eğitilmesini ve devlet politikalarına daha sadık hâle gelmesini amaçlamıştır. Ulus devlet anlayışıyla oluşan modern eğitim sistemi; okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim (Görsel) ve sürekli eğitimin temeli üzerinde oluşturulmuştur. XIX. Yüzyılda eğitimde modernleşmenin yaşandığı Fransa ve Prusya, diğer ülkelere model olmuştur.

Fransa, modern eğitim anlayışında devlet okullarında standart Fransızca öğretmiştir. Zorunlu eğitimle birlikte zorunlu askerlik sistemini de getirerek Avrupa’nın modern ulus devletini oluşturmuştur. Modern ulus-devletler, eğitim ve askerlik sistemini, kalkınmış bir ulus oluşturmak için bir vasıta olarak kullanmıştır. Eğitim programları daha önceleri kilisenin kontrolündeydi. Artık dinî derslerin yanında tarih, coğrafya, fen bilimleri ve modern diller de yer almıştır. Okullarda özgür bireye, doğaya, tarihe ve akla önem verilmesi sağlanmıştır. Yeni eğitim sistemi ile Avrupa’da bilimin gücü zamanla artmıştır. XIX. yüzyıl sonlarında ise artık ulus devletlerde eğitim sosyal bir hak olmuştur.

19.Yuzyılda Sosyal Hayattaki DeğişimlerGörsel: Humboldt Üniversitesi (Berlin/Almanya)

 

Ulus devletler, sınırları içerisindeki topluluklar arasında eşitsizliği ortadan kaldırmak isteyen politikalar üretmiştir. Öncelikle insanların, ortak bir anayasa önünde eşit hak ve görevlere sahip olmaları sağlanmıştır. Böylece yaşadığı devletle kendini özdeşleştiren vatandaş kavramının oluşması amaçlanmıştır. Bunun sağlanması için zorunlu temel eğitim ve askerlik uygulamalarına geçilmiştir. Açılan modern eğitim kurumları ve ordu, birlikte uyum içerisinde çalışmıştır. Bunun sonucunda da ulus devlet anlayışı ilkesine sahip bir vatandaş ordusu ortaya çıkmıştır. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen modernleşme hareketlerinin özünde merkezileşme çabası yer almıştır. Eğitim kurumlarında ve askerî teşkilatlarda, padişaha sadık bir ordu ve toplum oluşması amaçlanmıştır.

Bu sayfamızda 19.Yüzyılda Sosyal Hayattaki Değişimler konusunu ayrıntılı olarak paylaştık. Gelecek yazılarımızda görüşmek dileğiyle iyi çalışmalar dilerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!