Uygur Sanatının Genel Özellikleri
Uygur Sanatının Genel Özellikleri
Kutluk Bilge Kül Kağan tarafından 744 yılında kurulan Uygur Devleti’nin başkenti Karabalgasun’dur (Ordu-Balık). Uygurlar özellikle Moyen-çor Dönemi’nde Türk boylarını tek bir çatı altında birleştirerek güçlü bir devlet oluşturmuşlardır. Uygur Devleti Bögü Kağan zamanında en parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde kabul edilen Maniheizm dininin etkisiyle Uygurlar savaşçılık özelliklerini kaybetmişlerdir. Uygur Devleti 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılmıştır. Bu tarihten sonra yerlerinden ayrılan bir kısım Uygurlar Kansu Bölgesi’nde Kansu Uygur Devleti’ni (Sarı Uygur) kurmuşlardır. Diğer Uygurlar ise Doğu Türkistan Turfan Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Ancak bu devlet 1209 yılında Moğolların hâkimiyetine girmiştir. Günümüzde Uygurlar Doğu Türkistan eyaleti ismiyle Çin’e bağlı olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Dünya medeniyet tarihinde derin izler bırakan Uygurlar; dil, kültür, edebiyat, sanat, konusunda etkileyici eserler ortaya koymuşlardır. Oluşturdukları kültür ortamı ile Maniheizm ve Budizm başta olmak üzere birçok dinî inanışın barış içinde bir arada yaşamasını sağlamışlardır. Uygur sanatının gelişiminde önemli ögeler yer almaktadır. Her ne kadar Göktürk sanat geleneğinin devamı olarak görünse de yerleşik hayat tarzının, Budizm ve Maniheizm dinlerinin derin etkileri görülmektedir. Bunun yanında eski Türk inançları ve yaşam tarzı Uygur sanatının oluşmasında önemli etkilerde bulunmuştur. Uygurlarla birlikte Türk sanatı ilk kez yerleşik bir sanat olma niteliğini kazanmıştır. Bu dönemde geliştirilen sanat ve mimarlık anlayışı İslamiyet sonrası Türk sanatının oluşmasında önemli rol oynamıştır.
A) Mimari
Yerleşik yaşam tarzına geçen Uygurlar zenginlik içeren değişik şekillerde mimari eserler ve benimsedikleri Budizm ve Maniheizm dinlerinin etkisiyle tapınaklar yapmışlardır. Uygur tapınaklarında genellikle bir iç avlu etrafında odalar bulunmaktadır. Avlunun ortasında tapınağın önemsediği kutsiyet verilen ilahın heykeli yer alır. Ayrıca kutsal gördükleri bu ilahla ilgili resimlerin bulunduğu odalar da bulunmaktadır. Uygurlara ait kutsal tapınaklarının en önemlileri arasında Hoço Beta Tapınağı, Murtuk A Mabedi, Yar Hoto’daki tapınaklardır. Uygurlar zamanında inşa edilen bu tapınakların yanı sıra kayalara oyulmuş mağara tapınakları da tespit edilmiştir (Görsel 1). Bunların arasında yer alan Bezeklik mağara tapınakları, Murtuk Vadisi’nde, Kızıl Dağ’da kayalara oyulmuş kırk mabetler önemli mimari kalıntılar olarak dikkat çekmektedir.
Bu kalıntılar dikdörtgen veya kare biçiminde, genelde tonozlu, kısmen kubbeli olan ve Budist inancına ait mabetlerdir. Uygurlar tapınaklarını genellikle kubbeli ve köşe tromplu olarak yapmışlardır. Hoço’da bulunan saray, köşk ve mezar harabelerinde tonozlu ve kubbeli kısımlar ile duvardaki resimler oldukça dikkat çekicidir.
Bu dönemde yapılan kubbeli mezar yapıları anıt mezarlara örnek teşkil etmektedir. Bundan dolayı bu yapıların Türk sanat tarihinde önemli bir yeri vardır. Uygur mimarisinde çok sık görülen ve “Stupa” denilen kubbeli tapınaklarda duvar ile kubbe arasındaki bağlantıları sağlamak için üçgenler kullanılmıştır. Daha sonraları Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde kullanılan bu üçgenler “Türk üçgeni” olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde inşa edilen manastır ve tapınaklar iç ve dış tasarım açısından avlu etrafındaki oda sıralamalarıyla Türk İslam devletlerindeki medreselere örnek olmuştur. Yapı tekniği olarak Türklere has “bindirme ahşap tavan” tekniği uygulanmıştır.
Uygur sivil mimarisi de oldukça gelişmiştir. Göktürkler gibi şehre balık ismini veren Uygurlar da çok sayıda şehir inşa etmişlerdir. Bu şehirler arasında; Barkal, Beş Balık, Koço, Turfan, Karabalsagun, Karaşar, Yar Hoto, Hoço, Ejder, Martuk, Toyuk, Bezeklik, Sorçuk, Kızıl, Niya, Ordu Balık yerleşmeleri bulunmaktadır. İnşaat malzemesi olarak yapılarda balçık, tuğla, az sayıda taş; süslemelerde ahşap ve alçı malzeme kullanmışlardır. Buna ilaveten güvenlik amacıyla şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiştir. Evler, saraylar, manastır ve tapınaklar Uygur kent mimarisinin önemli örnekleridir. Uygurlar genelde iki kanatlı kapıdan girilen, etrafı yüksek duvarlarla çevrili evlerde oturmuşlardır. Mimaride kerpiç ve toprak damlı ev yapımı Uygur sanatının öncül ana temasını oluşturmuştur. Bu evler yarım metre yüksekliğinde tuğla duvar üzerine, avlulu ve tek katlı olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan evlerin pencereleri yuvarlak ve kemerli, çatıları ise kiremitle örtülüdür. Uygur evleri plan açısından Anadolu’daki Türk evleri ile benzer özellikler göstermektedir (Görsel 2).
Görsel 2: Uygur evi, Temsili resim – Diz Çökmüş Adam Heykeli – Alçıdan yapılmış At Başı Heykeli
B) Heykel Sanatı
Uygur heykel sanatının oluşmasında balbal taşlarının önemli bir tesiri bulunmaktadır. Uygurlar heykellerine mermer, alçı, taş, toprak, ahşap gibi malzemeleri yontarak veya kalıba dökerek şekil vermişlerdir. Uygurlardan günümüze ulaşan heykel sayısı çok azdır. Ele geçen örnekler özgün nitelikli sanat eserleridir. Kızıl’da ortaya çıkarılan ve pişmiş topraktan yapılmış olan “Diz Çökmüş Adam Heykeli” oldukça ünlü bir sanat eseridir (Görsel 2). Ayrıca heykelin boyalı oluşu eşine rastlanmayan bir örnek teşkil eder. Sorçuk’ta bulunan At Başı Heykeli gerçeği tamamıyla yansıtacak şekilde yapılmıştır. Bu heykel, Türk hayvan üslubunun bütün özelliklerini barındırmaktadır (Görsel 2).
C) Resim Sanatı
Uygur Türkleri Orta Asya Türk resminin en önemli temsilcileridirler. Uygurlar, tapınakları süslemek için duvar resimleri (fresko); Maniheist kitapları süslemek için minyatür yapmışlardır. Bu sanat Selçuklu ve Osmanlı sanatının temelini oluşturur. Uygur fresko ve minyatürlerinde Maniheizm ve Budizm inanışlarının izleri görülmektedir. Bunun yanında hayır yapanlar, müzisyenler, kâtipler, dindarlar, rahipler resmedilmiştir (Görsel 3).
Görsel 2: Uygur prensleri
Uygur resim ve minyatürlerinin en belirgin özelliği, temalardaki figürlerin simetrik bir sistem içerisinde kendisini göstermesidir. Bu sanat eserlerinde renk olarak genelde koyu mavi ve kırmızı parlak renklere yer verilmiştir. Uygurlara ait en önemli fresko eserleri Bezeklik, Sorçuk, Hoço ve Turfan bölgelerinde ortaya çıkarılmıştır. Hoço’da ele geçirilen koşan at freskosu realist bir anlayışla resmedilmiştir. Bunun yanında Bezeklik’te bir keçe örtü üzerinde bulunan “Kanatlı Ejder” tasviri Uygur resim sanatında hayvan üslubunun kullanıldığı en önemli eserdir. Uygur sanatına ait kalıntıların çoğu Berlin Dahlem Müzesi Turfan Odası, Yeni Delhi Müzesi Bezeklik Odası ve Leningrad Hermitage (Ermitaj) Müzesinde yer almaktadır.
Ç) Diğer Sanatlar
Yapılan araştırmalar Uygurların işleme sanatında da başarılı olduklarını göstermektedir. Murtuk ve Bezeklik’te bulunan resimler dönemin kıyafetleri hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Bitkisel ve geometrik bezemeler sarma iğnesinin kullanıldığını göstermektedir. Uygurlar için müzik çok önemli bir sanat alanı olmuştur. Göktürklerden devraldıkları kültürel müzik mirası yaşamlarında önemli bir yer tutmuştur. Benimsedikleri Maniheizm ve Budizm dinlerinin geleneksel tınıları müzik anlayışlarına ayrı bir zenginlik katmıştır. Hatta duvar resimlerinde dahi müzisyen guruplarına yer vermişlerdir. Uygurlar ahşap işlemeciliği, marangozluk, deri işlemeciliği, dokumacılık ve maden işleme sanatlarında da hünerlerini göstererek önemli eserler meydana getirmişlerdir. Günümüzde bu eserler kültürel zenginliğin ifadesi olarak değişik müzelerde sergilenmektedir.